ABD, Unutamayacağı Bir Hezimet Yaşamıştır-II
Taliban’ın tanınmasına ve yeni gençlerin Taliban’a[1] katılmasına neden olan bir başka olay da 29 Ekim 1994’te gerçekleşmişti. ISI’nin (Inter Services Intelligence-Pakistan İstihbarat Örgütü) 1980’lerde ABD silahlarını Mücahidlere ulaştırmak amacıyla kurduğu ordunun Ulusal Lojistik Hücresi’nden (NLC) temin edilen bir konvoy, eski ordu mensubu 80 Pakistanlı şoförle birlikte Keutte’dan ayrılmıştı. Pakistan’dan hareket eden bu konvoy (ki bu konvoyda ISI’nin en seçkin sahra subayı olan ve güneyde faaliyet gösteren Albay İmam ile Herat’taki Pakistan Konsolosu da bulunmaktaydı) Kandahar yakınlarında bir grup komutan tarafından durdurulmuş, konvoydan para ve mallardan pay istemiştir. Konvoyun kaçırılması, bazı gerekçelerden dolayı Pakistan tarafından -Pakistan ve dünya kamuoyundan- belirli bir süre gizlenmiş, hatta konvoyu kurtarmak için çeşitli operasyonlar düşünülmüş, ancak bu operasyonlar tehlikeli bulunduğundan konvoyun kurtarılması için Taliban’dan yardım istenmiştir. Çok güçlü olmamasına rağmen Taliban, 3 Kasım 1994’te konvoyu elinde tutanlara karşı saldırıya geçmiş ve komutanlarını çöle kadar kovalayarak on muhafızı ile birlikte yakalamış ve komutanı öldürerek cesedini tankın namlusuna asmıştır.[2] İşte bu ve benzeri olaylar, daha sonraları Taliban olarak bilinen ve tamamı talebelerden oluşan grubun tanınmasına neden olmuştur. İlerleyen süreçte bu grup, yolsuzluklardan, ABD işgalci güçlerin zulmünden ve işbirlikçi hükümetin rüşvet ve ilgisizliğinden bıkan halk için bir umut olmuştur. Can, mal ve namus güvenliği kalmamış olan halkın, bu grubun göstermiş olduğu benzeri faaliyetlerden dolayı bu gruba yönelik ilgi ve teveccühü gittikçe artmakta idi. Zaten Taliban öncüleri ise halkın bu ilgisi ve ülkenin içinde bulunduğu durumu ve özellikle de can, mal ve nesil güvenliğinin kalmamış olması nedeniyle bu yaptıklarıyla yetinmemişler ve ülkenin diğer yerlerindeki bu tür gayrı meşru olayları engellemek için çabalarını yoğunlaştırarak devam ettirmişlerdir.
Bu faaliyetleri ve Taliban’ın örgütlenmesine götüren çalışmaları, Kandahar’da faaliyette olan Savtu’ş Şeria (Şeriatın Sesi) radyosu Molla[3] Ömer’in diliyle şöyle aktarmıştır: “Kandahar’da Sang-i Sar beldesinde yirmiye yakın talebe arkadaşımla beraber bir medresede ilim okuyordum. Fesat bölgeye hâkim oldu ve gasp, hırsızlık ve cinayetler iyice arttı. Yönetim, fasıkların ve zalimlerin elindeydi. Hiçbir kimse vaziyetin değişeceğini ve durumların düzeleceğini tasavvur etmiyordu. Şayet ben de tefekkür etseydim kendi kendime şunu derdim: ‘Allah, hiçbir nefse gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.’ Bu ayet, bana mâni olur ve ben de bundan vazgeçerdim. Çünkü benim elimde olan bir şey yoktu. Fakat samimi bir şekilde Allah’a tevekkül ettim ve her kim Allah’a böyle bir tevekkül ile tevekkül ederse kesinlikle umduğundan mahrum olmaz” demiş ve sonra medreseleri ve medreselerdeki talebeleri ziyaret etmeye başlamıştır. Bu ziyaretlerinde; “Allah’ın dini ayaklar altında ezilmektedir. İnsanlar alenen fasıklık yapmaktadırlar. Ehl-i din ise dinini gizlemekte ve fasıklar bütün bölgeleri işgal etmiş, insanların mallarını çalıyorlar ve amme yollarda namuslara saldırıyorlar… Hal böyleyken derse devam etmek mümkün değil ve bu sorunlar mücerred söylemlerle de çözülemez. İşte biz talebeler, bu fesada karşı harekete geçmek istiyoruz. Eğer gerçekten Allah’ın dini için çalışmak istiyorsanız dersleri bırakalım. Size açık ifade etmeliyim ki kimse bize bir rupi bile destek vereceğine dair söz vermedi ki sizin yiyeceğinizi karşılayacağımız zannına kapılmayın. Aksine yiyeceğimizi ve yardımı halktan talep edeceğiz.
Yine dedim ki, bir günlük ya da bir haftalık veya bir aylık yahut da bir senelik eylem olmayacaktır. Bilakis uzun bir süre devam edecektir. Buna güç yetirebilecek misiniz?
Ben onları yüreklendiriyor ve şöyle diyordum: Makamında oturan bir fasık, kızgın sıcaklık karşısındaki siyah tencere gibidir (O günler yaz mevsiminin çok sıcak günleriydi). Açıkça Allah’ın dini ile savaşıyor ve biz ise Allah’ın dininin sahipleri olduğumuzu iddia ediyoruz ama Allah’ın şeriatına yardım için hiçbir şey yapmıyoruz.
Onlara devamla şöyle dedim: Şayet biz, bir bölgeyi fetheder ve orayı müdafaa edersek tedrisat bulunmadığı ve yeterli azık ve silah olmadığı için sakın geri dönmeyin. Bu ameli yapabilecek misiniz?
O on dört kişiden hiç kimse bu konuda bize muvafakat etmediler ve şöyle dediler: ‘Cuma günleri bazı eylemler yapabiliriz.’ Ben de ‘Peki, bu eylemleri diğer günler kim yapacak?’ dedim.
Allah’ı şahit tutarım ki gerçek böyledir ve ben haşir gününde Allah’ın huzurunda bu hususta tanıklık edeceğim.
Bu hareket, saf bir tevekkülün ürünüdür. Çünkü eğer ben, bu geçen halkayı diğer halkalara ve medreselere kıyas etmiş olsaydım medreseme dönerdim. Fakat ben, Allah için kendi kendime yapmaya söz verdiğim ahdime bağlı kaldım, Rabbim de bana sizin görmüş olduğunuzla muamelede bulundu”[4] diye konuşmuştur.
Molla Ömer, ödünç aldığı[5] motosikletle başka medreseleri de ziyaret etmiş ve oradaki talebelerle de benzeri görüşmeler yapmıştır. Bu ziyaretlerin neticesinde Molla Ömer ile birlikte olmak isteyen 50 civarında talebe gelmiş ve Molla Ömer, bu talebelerle fesada karşı mücadeleye başlamıştır.
Bu çalışmaların sonucunda “Taliban olarak bilinen oluşumun kuruluş toplantısı, 1994 sonbaharında gerçekleştirilmiştir. Sangisar’daki Beyaz Cami’de kırk ila elli kişi bir araya gelmişti. Mevlevi Sehib Abdul Samed, Molla Muhammed Ömer Ahund, Molla Abdul Settar Ahund ve Molla Şir Muhammed Malang’ın hepsi de söz aldı ve ana hatlarıyla görevleri belirlendi.
Muhterem Mevlevi Abdul Samed, Taliban’ın bir emiri olarak belirlendi, Molla Muhammed Ömer ise (genel) komutanıydı. Molla Muhammed Ömer, orada bulunan herkesten ahit aldı. Herkes onunla beraber duracağına, fesada ve de mücrimlere karşı savaşacağına dair Kur’an üzerine yemin etti. Toplantı esnasında üzerinde mutabık olunan yazılı bir kuruluş tüzüğü belirlenmedi, logo yoktu ve hareket için belirlenmiş bir isim de olmadı.
Şeriat, bizim rehber hukukumuz olacak ve tarafımızdan tatbik edilecekti. Ahlaksızların peşine düşecek, fazileti teşvik edecektik; memlekete kan ağlatanları da durduracaktık…”[6]
BBC, Afganistan’da yeni bir hareketin doğduğunu, Taliban’ın, “bölgeyi insanları soyan gayrimeşru silahlı gruplardan temizlemeyi istiyordu” derken, medya, bu hareket için ‘Taliban Hareketi’, ‘İslami Taliban Hareketi’ ya da sadece ‘Hareket’ gibi isimler türetmeye başlamıştı.[7] Sangisar’daki Beyaz Cami’de yapılan toplantıdan sonra da köyler ziyaret edilmeye ve Taliban’ın adı, yaptıkları, çok hızlı bir şekilde yayılmaya ve duyulmaya başlanmıştı. Yağma, talan ve soygunculardan ve savaş ağalarından bıkmış olan halk için Taliban yeni bir umut olarak doğmuştu. Taliban, tıpkı bir çiçeğin kurak bir çöle ışık saçması gibi bölgeye güzellik getirmişti. Böylece katılımlar kısa sürede artmış üye sayısı 400’e ulaşmıştı. Para ve araç bağışlamalar da artmıştı. Hırsızların, soyguncuların kontrol noktaları da bir bir ele geçirilmeye başlanmıştı. Hatta kimi kaymakamlar bölgelerini Taliban’a teslim etmekteydi.[8]
Taliban’ın bu faaliyetlerinden dolayı kimi savaş ağaları, Taliban’ı tehdit etmeye başlamıştır. Özellikle de halkın gidiş ve gelişlerinin yoğun olduğu yerlerde kontrol noktaları oluşturarak, buralarda halka zulmeden, malına ve canına kasteden bazı savaş ağaları Taliban’ı yok edeceklerini, hiçbir Taliban mensubunun ellerinden kurtulamayacağını söyleyerek tehdidinin dozunu artırmışlardı. Taliban, çok sayıda silahlı adamı bulunan ve adı “Salih” olan bir savaş ağasına, kontrol noktasını terk etmesi için belirli bir süre vermişti. Ancak bu savaş ağası, verilen sürenin sonunda bulunduğu yeri terk etmeyince, sürenin bitmesinden sonra üç yönden saldırıya geçmiştir. İki taraf arasında çıkan çatışmanın sonunda Salih adındaki komutan, bir yolunu bularak sağ kalan adamlarıyla birlikte şehre kaçmak zorunda kalmıştır. Bu savaş ağası, kaçarken de geride çok miktarda silah ve mühimmat bırakmıştır.[9]
Ülkede tanınan ve bilinen bazı komutanlar ise Taliban’a desteğini sunmuşlardır. Bu komutanlardan birisi de Molla Nakib idi. Molla Nakib, Alikozai kabilesinin lideri ve Arğandab ilçesinde Ruslara karşı verdiği savaşlarla ünlü bir komutan idi. Molla Nakib’den sonra Merhum Molla Muhammed Rabbani Ahund da Taliban’a katılmıştır. Bu, güneydoğudaki Arğistan ilçesinin Taliban’ın kontrolüne geçmesi anlamına gelmekteydi.[10]
Özellikle Kandahar ele geçirildikten sonra güvenliğin sağlanması, zulmün sona erdirilmesi ve savaş ağalarının ya teslim olmaları ya da oraları terk etmeleri, halkta bir güven, emniyet ve dolayısıyla memnuniyet meydana getirmişti. Bunu duyan diğer il ve bölgelerdekiler, kendi illerine de Taliban’ın gelmesi için heyetler göndermeye başlamışlardır. Çünkü Taliban’ın egemen olduğu yerlerde; hem savaş ağaları bir şey yapamaz hale gelmişlerdi ve dolayısıyla can ve mal güvenliği sağlanıyordu ve hem de İslam/şeriat hükümleri uygulanmaktaydı. Bu ise, halkın beklediği bir durumdu. Bu nedenle Taliban’la görüşmek üzere peş peşe heyetler gelmekteydi. Nitekim Kandahar’ın Güneybatı komşusu olan vilayetlerden ilim talebelerinden ve ahaliden heyetler Kandahar’a gelmiş ve onlardan, bu vilayetlerinin yönetimini teslim almalarını ve oralarda da Şeriatı tatbik etmelerini talep etmişlerdir. Heyetler, onlara bu vilayetlerin onların otoritesi ve Şeriatın hükmü altına girmesi hususunda da yardım etmişlerdi.[11]
Kimi mücahid liderler Taliban’a karşı savaşırken kimileri de imkânlarını Taliban’ın emrine veriyordu. Yunus Halis ve Hakkani’nin askeri güçleri gibi diğer bazı gruplar Paktiya ve Host’ta bulunan bölgelerini Taliban’a teslim etmiştir. Seyyaf’ın askerlerinin birçoğu, kendilerinin gördükleri güzel muamele, şeriatı tatbik etmeleri, iyiliği emredip kötülükten alıkoymaları, emniyeti yaymaları, yol kesenlere fırsat vermemeleri ve yol emniyetini sağlamalarından dolayı Taliban’la savaşmaktan geri durmuş ve Nangarhar ve başkenti Celalabad’ı onlara teslim etmişlerdir.[12]
Taliban’ın dışında da farklı gruplar, çeşitli bölgelerde benzeri mücadele etmek için silahlı milis grup oluşturmuşlardı. “Hareket (Taliban), yarı bağımsız faaliyet gösteren üç farklı grupla Kandahar’ın her tarafında, farklı ilçelerde aynı anda varlık göstermeye başlamıştı. Molla Muhammed Ömer, hareketin tek bir çatı altında birleşmesine karar vererek Molla Muhammed Rabbani Ahund ve Mevlevi Abdul Rezzak’ı bir toplantıya çağırmıştır. Yapılan toplantının sonunda her iki komutan da Molla Muhammed Ömer’e uyacağına dair Kur’an üzerine yemin etmiş ve üç Taliban grubu onun liderliği altında vahdet oluşturmuştur.”[13]
Molla Selam Zaif, Taliban tarafından en sürpriz saldırının Spin Boldak ilçe merkezine düzenlendiğini söyler. Bu saldırının gerçekleşme şeklini şöyle anlatır; “Çok sayıda kamyonla ana çarşıya girdik. Kuvvetlerimiz, emniyet müdürlüğünün önünde aniden kamyonlardan indi. On beş dakikada ilçe kontrolünü ele geçirdik. Molla Ahtar Can kaçtı ve adamları da ya Taliban’a katıldı ya da evlerine gittiler. Ertesi gün, Muhammed Nabi’nin Ghra ve Ruut’taki kontrol noktalarını yok ettik, böylece Taliban, Boldak’tan Meel Köprüsüne kadar uzanmış oldu.”[14]
Ahmed Raşid, Spin Boldak’ın Pakistan-Afganistan sınırında küçük bir Afgan karakolu olduğunu söyler. Çölün ortasında bulunan bu yerleşim yerinin nakliye mafyası için önemli bir yükleme ve yakıt ikmal merkezi ve Hikmetyar’ın adamlarının da kontrolünde olduğunu belirtir. Taliban güçleri üç grup halinde bu yerde bulunan Hikmetyar’ın garnizonuna saldırmışlardır. Kısa ve kanlı bir çarpışmadan sonra Hikmetyar’ın askerleri arkalarında yedi ölü ve birkaç yaralı bırakarak kaçmışlardır. Taliban’ın kaybı ise sadece bir kişiydi. Spin Boldak’ın düşmesi, Kandahar savaş beylerini endişelendirmişti.[15]
Pakistan, İstihbarat Teşkilatı (ISI) kanalıyla Taliban’a yardım etmiştir. Ancak bu, ISI’nın her yönüyle Taliban’ı kontrol ettiği, Taliban’ın her faaliyetini ISI’den emir alarak yaptığı anlamına gelmemektedir. Nitekim Hüseyin bin Mahmud, “uzak yakın herkes biliyor ki Taliban, hiçbir zaman Pakistan İstihbaratının elinde bir oyuncak olmamıştır. Bakın işte, Pakistan ve Amerika, her ikisi de bir saf olarak onlara saldırmaktadırlar… Taliban, ne Amerika’nın ve ne de Arapların ve Acemlerin münafıklarının hilelerine kanarlar. Yine onlar, bu eski oyunları ve ilginç politikalarını umursamayacaklar, dağların sebatını gösterecekler, kahramanların gösterdiği yiğitliği ortaya koyacaklar ve bütün kâfirlerin hilelerini boşa bırakacaklardır” demektedir.[16] Zaten böyle olmadığı, 7 Ekim 2001’de başlayan işgalle birlikte Pakistan’ın da ABD öncülüğünde NATO işgalci ülkeleriyle birlikte hareket etmesinden anlaşılmıştır. Hatta Pakistan, birçok Taliban mensubunu ABD’nin isteğine uygun olarak ya kendi zindanlarına atmış ya da ABD’ye teslim etmek suretiyle Guantanamo’da insanlık dışı zulme tabi tutulmasına vesile olmuştur. Bu suç ve günah, Pakistan yöneticilerine yeter de artar bile!
Molla Ömer Kimdir?
Molla Ömer’in doğum tarihinin 1954 olduğunu söyleyenler olduğu gibi, 1960 olduğunu söyleyenler de vardır. Taliban’ın verdiği bilgiye göre; “Molla Ömer, miladi 1960 senesinde doğmuştur. Doğru olan budur. Çünkü Sovyetler, Afganistan’ı işgal ettiklerinde gençti. Taliban, Molla Muhammed Ömer Mücahid, komünistlerin askeri devrimle yönetimi ele geçirdiklerinde henüz 20 yaşlarındaydı,” deniyor.[17] Molla Ömer, Kandahar ilinin Khakerz ilçesine bağlı Chah-i Himmat köyünde mütedeyyin bir ailede dünyaya gelmiştir. Afganistan’ın tanınan Peştun aşiretlerinden olan Hotak aşiretine mensup olan Molla Ömer’in çocukluk ve gençlik yılları bölgedeki çoğu Peştun’un hayatı gibi, sıkı bir medrese eğitimiyle geçmiştir.
Babası merhum Mevlevi Gulam Nebi de Hakriz ilçesinde doğmuş ve ilk eğitimini bu bölgedeki geleneksel dini kurumlar ve ilim halkalarından almıştır. Çevresinde ilmiyle tanınmış ve saygıdeğer bir âlim ve sosyal bir figür olmuştur. Hicri güneş takvimine göre 1344, miladi takvime göre 1965 yılında vefat etmiş ve Taliban’ın eski meşhur mezarlığına defnedilmiştir.[18]
Molla Ömer, Peştunların büyük bölümünün mensup olduğu Hotak aşiretinin bir kabilesi olan Tunzai üyesidir. Hotak aşireti, ülke tarihine damga vurmuş önemli siyaset adamlarıyla tanınır. Büyük cihad kahramanı Hacı Mirveys Han Hotak da bu aşiretin bir üyesidir. Afganistan’ı 1712 yılında Safevi tasallutundan kurtaran ve böylece bağımsız bir İslam devletinin temellerini atmış olan Mirveys Han, Afganlar tarafından büyük saygıyla anılır. Afganlar, Mirveys Nika (Mirveys Dede) diye andıkları bu büyük cihad kahramanının adını, bazı köy ve bölgelere vermiş durumda.[19] Dindar ve dini eğitim almış bir ailede doğan ve 5 yaşında iken babası vefat eden Ömer, Kandahar’ın kuzey komşusu olan Uruzgan ilinde, kendileri de medrese eğitmeni ve “Mevlevi” olan iki amcasının[20] himayesine girmiştir.
İlk medrese eğitimini amcası Mevlevi Muhammed Cuma’dan alan Molla Ömer, 18 yaşında bölgede geleneksel yüksek derece ilim tahsiline başlamış, ancak 1978’de Afganistan’daki komünist darbesi nedeniyle bu eğitimine ara vermiştir. Böylece Diyobend ekolüne bağlı medreselerin birinde, Uruzgan şehrinde ilk eğitimini alan Molla Ömer, yüksek derece ilim eğitimini tamamlayamadığından dolayı “Mevlevi” olamamış ve “Molla” sıfatı[21] ile anılır olmuştur.
Molla Muhammed Ömer’in manevi ve ilim sahibi bir aileye mensup olması, onun yetişmesinde etkili olmuştur. Kardeşleri, amcaları ve diğer tüm aile üyeleri Mücahidlerdi ve aile üyelerinden dördü, canlarını Allah Azze ve Celle yolunda şehid olarak feda etmişlerdi. Molla Muhammed Hanefi, Molla Muhammed Ömer Mücahid’in amcası, Amerikan işgalcilerin vahşi bombardımanının başladığı ilk gün olan 7 Ekim 2001’de şehid olanların ilkiydi.[22]
Molla Muhammed Ömer, Afganistan’da Sovyet İşgali başladığı zaman 20 yaşlarındaydı ve yüksek ilim tahsiline devam etmekteydi.[23] Sovyetlerin talebe, âlim, medrese ve sivil ayrımı yapmaksızın katliama başlaması üzerine, diğer medrese öğrencileri gibi Molla Ömer de tahsiline ara vererek cihad cephesine koşmak zorunda kalmıştır. Cihadi mücadelesine Uruzgan ilinin Dehravud ilçesinde, tanınmış cihadi bir organizasyon olan Hareket-i İnkılab-i İslami’de başlamıştır. Cihad cephesinde gösterdiği kahramanlık sonucunda komutanlık seviyesine yükselmiş ve yaralandığı halde birçok operasyon yönetmeye devam etmiştir. 1983 yılında cihadi faaliyetlerde bulunmak için mücahid arkadaşlarıyla birlikte Kandahar ilinin Meyvend ilçesine giderek zamanın 7 meşhur cihadi organizasyonundan biri olan Hareket-i İnkılab-i İslami’ye bağlı bir kumandan olan Feyzullah Ahunzade’nin liderliği altında devam etmiştir. Çok sayıda cihadi operasyonda yerel bir cihadi kumandan olarak başarılı bir faaliyet göstermiştir. Daha sonra Hareket-i İnkılab-i İslami önderi merhum Mevlevi Muhammed Nebi tarafından kendisine kalıcı olarak cihadi bir cephenin sorumluluğu verilmiştir.[24] Molla Ömer, mücahid olarak 1983 ile 1991 yılları arasında Sovyet güçlerine karşı savaşta dört kez yaralanmıştır. Bu savaşta sağ gözünü de kaybetmiştir.[25] Taliban’ın yayınladığı biyografiye göre Molla Ömer’in en çok kullandığı silah, bir roketatar çeşidi olan “RPG-7” idi. Kandahar’daki birçok cephede savaşan Ömer, cephe komutanlığı görevi de yürütmüştür.[26]
Sovyetlere karşı verilen savaşta sadece Molla Ömer yaralanmamıştı. Ahmed Raşid, Molla Ömer’den başka yaralı ve sakat kalanlardan bahsetmekte ve “Taliban liderliği, bugün dünyada en fazla sakata sahip kadroları olmakla övünebilirler” demektedir. Nitekim Taliban’ın, lider olarak ikinci konumda olan Molla Muhammed Hasan, tahta bacaklı idi. Uluslararası yardım kuruluşlarının çabaları sayesinde diğer özürlü ve sakatlara yapay uzuvlar takılırken Molla Hasan, bunu bile kabul etmemiş ve tahta bacaklı kalmayı kendisinin tercih ettiğini söylemiştir. Ayrıca dönemin Adalet Bakanı Nureddin Turabi ile eski Dışişleri bakanı Muhammed Gavs da tek gözlüdürler. Kabil Belediye Başkanı Abdül Mecid’in ise bir bacağı ve iki parmağı yoktur. Diğer liderler ve askeri komutanlarda da buna benzer kayıplar görebilirsiniz.[27]
Molla Ömer, gösterişten, böbürlenmekten uzak bir şahsiyete sahipti. Çok konuşmayı da sevmezdi. İşgalci güçler; sosyal medya, yazılı ve sözlü medya kuruluşları, radyolar kanalıyla Afganlı Müslümanlar aleyhine yoğun propaganda yapıyorlardı. Bunun üzerine Molla Ömer, kendinden emin bir şekilde şu mesajı vermiştir:
“Allah, yücedir. İster Amerika olsun, isterse küçük bir karınca, onun için fark etmez. Amerika ve müttefikleri dikkatlice dinlemelidir ki ne İslam Emirliği Roma’ya sığınan Afganistan eski kralı Zahir Şah’ta olduğu gibi emiri ülkeden kaçan rejimlere benzer ne de askerlerim size teslim olur. Cihadi cephelerin çok iyi organize edildiğini aklınızda bulundurmanız gerekir. Şayet başkent ve ülkenin diğer şehirleri sizin elinize geçer ve İslami hükümet yıkılırsa, teslim olmaktansa mücahidlerimiz kırsala yayılır ve dağlara gider, bundan sonra ne yapacaksınız? Kaçınılmaz şekilde Ruslar gibi yakalanacak ve her yerde öldürüleceksiniz.
Anlamalısınız ki kaos getirmek çok kolay; fakat onu ortadan kaldırmak, hukuku ve düzeni restore etmek, büyük ve yorucu bir görevdir. Ölüm, kaçınılmaz ve tüm canlılar bir gün ölecek. Amerikalıları desteklerken iman ve izzet olmadan ölmektense, İslam’ın hizmetinde iman ve izzetle ölmek daha iyi değil midir?[28]
[1] Taliban isminin tercih edilme nedenini Ahmed Raşid şöyle belirtmektedir; “Taliban isminin tercih nedeni, mücahidlerin parti siyaseti ile arasına bir mesafe koymuş ve iktidarı ele geçirmeye çalışan bir parti olmaktan ziyade, bütün toplumu arındırıp temizlemeyi hedefleyen bir hareket olduğunu göstermek içindir.” Bkz; Ahmed Raşid, Taliban, Everest yayınları, 1.bsk. Kasım 2001 s.34
[2] Ahmed Raşid, Taliban, Everest yayınları, 1.bsk. Kasım 2001 s.43-44; daha geniş bilgi için bkz; Korgeneral Rauf Beg, Adı, Afganistan’dı Talibanların Eline Nasıl Düştü? Turan Kültür Vakfı Yayınları, Ağustos 2001, İstanbul, s.205 vd.
[3] Molla, Afganca bir lakap olup aslında Farsça kelime olmakla beraber Peştucada da kullanılmaktadır. Bu isim, henüz Şeriat Fakültesinde mezun olmamış ilim talebesi için kullanılır. Âlim kavramına ise Peştucada “Mevlevi” denir. Mü’minlerin Emiri (Molla Ömer) ise, cihadla meşgul olduğundan dolayı şeriat fakültesi eğitimini tamamlamamış bir ilim talebesidir. Bkz; Hüseyin bin Mahmud “Muhteşem Şahsiyet,” Daru’l-İmara Yayınları, tarihsiz, Malatya, s.25.
[4] Hüseyin bin Mahmut, age. s.50-51 vd.
[5] Motosikleti, Zencawat’ta adı Serur olan birisinden ödünç olarak almıştı. Bkz; Muhteşem Şahsiyet, s.50
[6] Molla Abdul Selam Zaif (Taliban Kurucu Liderlerinden ve Eski Büyükelçi), Taliban’la Geçen Hayatım, Mütercim: Muhammed Önder, Kudakitap Yayıncılık, 1.bsk. 2019, İstanbul, s.111
[7] Molla Zaif, age. s.112
[8] Keşkinahud Kaymakamı Hacı Beşar, kendi bölgesini Taliban’a teslim etti. Bkz. Molla Zaif, age. s.117 vd.
[9] Daha geniş bilgi için bkz; Molla Abdul Selam Zaif, age. s.114 vd.
[10] Molla Selam Zaif, age. s.117-118
[11] Hüseyin bin Mahmut, age. s.52
[12] “Muhteşem Şahsiyet,” s.54
[13] Molla Zaif, age. s.120
[14] Molla Selam Zaif, age. s.120
[15] Ahmed Raşid, age. s.42,43
[16] Hüseyin bin Mahmud, age. s.53
[17] Hüseyin bin Mahmut, Muhteşem Şahsiyet, s.21, dipnot: 10; Ahmed Raşid ise Molla Ömer’in doğumunun 1959 yılı içinde olduğunu söylemektedir. Bkz; Raşid age. s.36; Muhammed Önder, Molla Ömer, Kudakitap Yayınları, 1.bsk.2019, İstanbul, s.19
[18] Hüseyin bin Mahmud, age. s.118-119; Önder, age. s.20,22
[19] Muhammed Önder, age. s.19
[20] Hüseyin bin Mahmud, Molla Ömer’in, babası vefat ettikten sonra ailesiyle birlikte Kandahar ilinin Dend ilçesinden amcaları Mevlevi Muhammed Enver ve Mevlevi Muhammed Cuma gözetiminde ilk hayatına başlayacağı Uruzgan ilinin Dehravud ilçesine taşındığını söylemektedir. Bkz. Age. s.119
[21] https://www.mepanews.com/molla-muhammed-omer-kimdir-15335h.htm
[22] Hüseyin bin Mahmud, age. s.119-120
[23] Molla Ömer, Dih Revud ilçesindeki medresede ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra 18 yaşlarına gelmiş ve İslami ilimlerde ihtisas yapmaya başlamıştı ki Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal etti. Sovyetlerin işgali Afgan gençleri için üç seçeneği gündeme getirdi. Gençler, ya Komünist rejimle uyum halinde yaşayacaklar ya aileleriyle beraber komşu Pakistan’a iltica edecekler ya da direneceklerdi. Muhammed Önder, age. s.24
[24] Hüseyin bin Mahmud, age. s.121-122
[25] Molla Ömer’in yaralanma şeklini Molla Abdul Selam Zaif şöyle anlatıyor: “Molla Necibullah bir bombayla vuruldu ve patlamadan dolayı kendinden geçmişti. Elinden yaralanmıştı ve ayıldığında kulağı işitmiyordu. Şarapnel ve de taş ve ağaç parçaları uçuşuyordu havada. Molla Muhammed Ömer, bir duvarı kendisine kalkan yaptığı o sırada aramızda sadece yirmi metre mesafe vardı. Bir metal kıymığı yüzüne isabet edip gözünü yerinden çıkardığında köşeden öylece etrafa bakıyordu. Bkz; Molla Abdul Selam Zaif, age. s.78
[26] http://www.gazetevatan.com/taliban-lideri-kimdir-taliban-lideri-molla-muhammed-omer-ve-tali-1407700-gundem/; Hüseyin bin Mahmud, age. s.123
[27] Raşid, age. s.26
[28] Hüseyin bin Mahmud, age. s.129-130